Eylül 8, 2024

Akşener Genelkurmay’a kulak yerleştiriyor, emniyet istihbaratının da başına FETÖ’cüleri getiriyor: Batı Çalışma Grubu

Bir döneme damga vuran cuntacı oluşum: Batı Çalışma Grubu
Takvimler 11 Haziran 1997’yi gösterdiğinde Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde irticaya karşı Batı Çalışma Grubu oluşturuldu. Bu oluşumun cuntacı olduğu ise mahkeme kararıyla kesinlik kazandı

Batı Çalışma Grubu (BÇG), Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde irticaya karşı 11 Haziran 1997’de kurulan ve postmodern darbe olarak bilinen 28 Şubat 1997 tarihli Millî Güvenlik Kurulu kararlarının uygulanıp uygulanmadığının denetimini yapan bir yapıdır.

BÇG, Güven Erkaya’nın komutanı olduğu Deniz Kuvvetleri bünyesinde faaliyet göstermiştir. Fikir babası ise Genelkurmay 2. başkanı Çevik Bir’dir. İrticai faaliyet içerisinde olduğunu iddia ettiği kişilere karşı tedbir almak amacıyla kurulan BÇG’nin 28 Şubat sürecinde 6 milyona yakın insanı fişlediği iddia edilmektedir. Yasadışı olarak kurulan bu kurum Mesut Yılmaz hükûmeti döneminde yasallaşmış, birkaç yıl sonra lağvedilmiştir.

Bir döneme damga vuran cuntacı oluşum: Batı Çalışma Grubu

KÖSTEBEK DAVASI

1997 yılında Emniyet İstihbarat Dairesi bazı önemli belgelere ulaştı. Belgelere göre Orgeneral Çevik Bir’in emriyle, Batı Çalışma Grubu (BÇG) adında bir birim oluşturulmuştu. 16 Nisan 1997 tarihli olan ve bütün askerî birimlere gönderilen ilk belgede, laiklik aleyhtarı faaliyetlerin arttığı vurgulanarak camilerin gözetim altına alınması emrediliyordu. Plana göre görevli askerî personel camilere gidecek ve laiklik karşıtı fiil ve sözleri ivedilikle garnizon komutanlıklarına bildirecektir.

Çevik Bir imzasını taşıyan ve bütün askeri birimlere gönderilen 29 Nisan 1997 tarihli ikinci belgede her ildeki öğrenci yurtları, özel okullar, dernekler, vakıflar, Kur’an kursları, imam hatip okulları ve bu kurumlara giden gelenlerin sayısının ve kimliklerinin tespit edilmesi isteniyordu. 3. belge ise birimin bilgi ihtiyaçlarının karşılanması hakkında idi. Emniyet İstihbarat Dairesi, askeri darbe hazırlığı olarak algıladığı belgelerle ilgili bir rapor hazırlayıp dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener, Başbakan Necmettin Erbakan ile Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller’e iletti. Erbakan, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i BÇG belgelerinden haberdar etti. Demirel de belgelerin birer nüshasını dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’ya iletti. Genelkurmay TSK’ye ait belgelerin Deniz Kuvvetleri’nden nasıl dışarı çıkarıldığı konusunda soruşturma başlattı. Emniyet İstihbarat Dairesi’nde geçici görevle çalışan polis kökenli deniz onbaşı Kadir Sarmusak’tan şüphelenen askeri savcılık Sarmusak’ı sorguladı. Daha sonra işkence ile sorgulandığını iddia edecek olan Sarmusak, ilk ifadelerinde belgeleri dışarı çıkardığını kabul etti. Askeri savcılık Sarmusak’a oda hapsi cezası verip bu dosyayı kapattı.

Bir döneme damga vuran cuntacı oluşum: Batı Çalışma Grubu

Sarmusak, 6 Haziran 1997 tarihinde oda hapsinden çıkarılarak İskenderun’a gönderildi. Ancak olay basında yer aldı ve Sarmusak tekrar sorgulanarak 7 Temmuz 1997’de tutuklandı. 3 gün sonra bir BÇG belgesi daha basında yer aldı. Koramiral Aydın Erol imzalı belgede, her askerî birimden bölgelerindeki valiler, kaymakamlar, belediye başkanları ve daire başkanlarının siyasi görüşleri, biyografileri ile siyasi partilerin il ve ilçe teşkilatı yönetim kadroları, yerel TV ve gazeteler, meslek kuruluşları, yükseköğretim kurumları, sendikalar ve konfederasyonlar hakkında bilgi isteniyordu. Bunun üzerine, belgeleri Meral Akşener’e ileten Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Bülent Orakoğlu, askerî savcı tarafından sorgulandı ve 16 Temmuz 1997 tarihinde tutuklandı. 11 Eylül 1997’de başlayan dava dosyasında yer alan BÇG belgelerinin orijinal belgelerle karşılaştırılması gerektiği için savcı belgelerin asıllarını, resmi yazıyla Genelkurmay’dan istedi. Ancak, Genelkurmay asıl BÇG belgelerini göndermedi.

Yargılama sonucu Bülent Orakoğlu ve Kadir Sarmusak suçsuz bulundular.

Davanın hakimi Albay Kurşun 2009 yılında verdiği bir röportajda, kendisine dönemin Genelkurmay Adli Müşaviri Tuğgeneral Erdal Şenel tarafından baskı yapıldığını iddia etti. Röportajda askeri yargının bağımsız ve tarafsız olamayacağını belirten emekli hakim albay Kurşun yaşadıklarını şöyle anlattı.

“Dava sırasında binbaşı rütbesindeydim. Adli Müşavir Tuğgeneral Erdal Şenel, beni Genelkurmay Karargâhı’ndaki makamına çağırdı. Anayasa’nın 138. maddesine aykırı olarak bana hesap sordu. Oysa bu madde, davaya bakan hâkimin hiçbir şekilde baskı altına alınamayacağını, etkilemeye çalışılamayacağını, tavsiye ve telkinde dahi bulunulamayacağını söylüyor. ‘Nasıl yaparsın, ne halt yapıyorsun, neden yargılamaya gerek duyuyorsun, olayın üzerine neden bu kadar düşüyorsun? Çok fazla kurcalama.’ gibi ifadelerle tehdit etti. Bunun üzerine tepki gösterdim. ‘Ben hâkimim, üzerimde üniformam var. Yasalardan aldığım yetkiyi kullanarak yargılama yapıyorum. Memnun değilseniz beni görevden alın.’ dedim. Bir süre sonra tayinim çıktı.”

BÇG’NİN ‘CUNTA’ OLDUĞU GEREKÇELİ KARARDA ORTAYA KONULDU

2018 yılında 28 Şubat dönemine ilişkin 103 sanıklı davada, aralarında dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı ve Genelkurmay 2’nci Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir’in de bulunduğu 21 sanığın müebbet hapis cezasına çarptırılması, 68’inin beraati, 14 sanık hakkındaki davanın düşürülmesine ilişkin gerekçeli kararda, Batı Çalışma Grubu’nun (BÇG) 54. Hükümeti düşürmek amacıyla faaliyet yürüttüğü belirlendi.

Gerekçeli kararda, BÇG’nin Anayasa ve yasada teşkilatlanmasının olmadığı, hükümetin bilgisi dışında kurulduğu ve son toplantısını 54. Cumhuriyet Hükümeti’nin 18 Haziran 1997’de istifa ettirilmesinden önce 16 Haziran 1997’de “Batı Çalışma Grubu Toplantısı” adı altında yaptığı ifade edilerek, bu tarihten sonra “Batı Çalışma Grubu” adıyla toplantılar yapılmadığı ve toplantının “İç Güvenlik Toplantısı” ismiyle gerçekleştirildiği anlatıldı.

BÇG’nin siyasi parti, vakıf, dernekler, basın yayın organları, finans kuruluş ve holdingleri takip ederek kendi düşüncelerine uygun olmayan kurumları ve faaliyetleri olumsuz olarak kamuoyuna yansıtmayı amaçladığı bildirilen kararda, medyanın halkın algısını değiştirmek için kullanıldığı belirtildi.

Kararda, BÇG’nin siyasi partilere, milletvekillerine ve meclise kendilerinin anayasal ve yasal görevleri olmamasına rağmen baskı yaptığı tespitine yer verildi. Mahkumiyet kararı verilen sanıkların ve BÇG’nin durumdan vazife çıkararak kendilerini devletin denetleme kurumu olarak gördüğü ve amaç suç kapsamında hareket ettiği vurgulanan kararda, sanıkların ve BÇG’nin MGK’nın aldığı tavsiye kararına karşı hükümetinin yaptığı işlemleri takip etmek gibi yasal bir görevinin olmadığı kaydedildi.

Translate »