Önce HAARP sonra ABD uçak gemisi ve NATO Türkiye’yi işgale mi hazırlanıyor?
İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesi sonrası iki bloklu dünyada Ankara, 1945 yılında yenilenmesi gereken 1925 Türk–Sovyet Saldırmazlık Paktı’nın SSCB tarafından tek taraflı feshi gibi dönemin şartlarını göz önünde bulundurarak tercihini Batı Bloku’ndan yana yaptı. CHP iktidarı, askeri üs yapımını da içeren ilk gizli ikili anlaşmaların ardından, 11 Mayıs 1950’de, ABD tarafından reddedilen ilk resmi NATO başvurusunu yaptı. 14 Mayıs 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti’nin seçim kampanyasının odak noktasını NATO üyeliği teşkil etmekteydi.
26 Haziran 1950’de patlak veren Kore Savaşı, Menderes iktidarı için iyi bir fırsat oldu. Kararlılığını göstermek için de Demokrat Parti, iktidara gelir gelmez Kore’ye asker gönderdi.
Türk Tugayı, 17 Eylül 1950’de Hatay’ın İskenderun Limanı’ndan yola çıktı ve 12 Ekim 1950’de Pusan Limanı’na ulaştı. Savaşa 21 bin 212 askerle toplamda 4 tugayla katılan Türkiye, asker sayısı bakımından Kore Savaşı’na katılan 16 ülke arasında 4’üncü sıradaydı. O günden bugüne Türkiye, NATO müttefiki.
“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” İktidarın ve TSK komuta kademesinin vebali büyük!..
Milletçe büyük acı çekiyoruz. Yüreğimiz yanıyor. Konu politik değil. Büyük bir afatla karşı karşıyayız. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ferdi olarak milletimiz ve devletimizin bekası için boynumuz kıldan ince.
Zaman hamaset veya siyasi itibar devşirme zamanı değil. Birileri çıkıp gerçeklerle yüzleşilmesinden söz etmeli. Yoksa tarihe tanıklığımız yalancı şahitlik hükmünde olur. Yalancının mumu da ne kadar yanar hepimiz biliyoruz?
Türk devleti ve hükümeti kimse kusura bakmasın ihmalden kaynaklı yıkımın altında kaldı. 28 Şubat ve benzeri süreçlerde durumdan vazife çıkaran militarist kadrolar, sahaya tam güçleriyle inmek için olağanüstü hâl ilanını beklediler. Askeri vesayete savaş açan iktidarınEMASYA protokolünün 2016 yılında kaldırılması bahanesine sığındılar. Soner Yalçın’ın ifade ettiği gibi, “afetlerde halkının yanında olan Mehmetçik, FETÖ ve kullanışlı aptallar yüzünden bugün ne yapacağını bilemez hale getirildi.”
Depremin ikinci günü, binlerce insan yıkıntıların altında can verdikten sonra, Devlet kademesinde her ne yaşandı ise sonrasında birilerinin gönlü oldu da Olağanüstü Hâl ilan edildi. Askeri birlikler; depremin yerle bir ettiği yerleşim bölgelerine dağıldılar. Şimdi enkaz temizleyip, ceset çıkarıyorlar. Depremin yerle bir ettiği kentlerde boy gösteren iktidar mensupları, 20 yıldır görevde oldukları sürede müteahhitlerin yasal ve insani olmayan taleplerine hayır dememelerini, sebep oldukları ihmalleri unuttular.
Göçük altındaki insanların ve bir şekilde hayatta kalabilmiş depremzedelerin mugalataya/ polemiğe/ gösteriye değil, yardıma ihtiyacı var. Film seti gibi platformlarda adet yerini bulsun türünden TV ekranlarında görünmek, kimseye inandırıcı gelmiyor. “Ba’de harâbi’l-Basra” yani iş işten geçtikten sonra neye yarar?
Salih Zeki Tombak bu konuya yönelik değerlendirmesinde bakınız neler diyor; “Her hangi bir hak ve özgürlük talebiyle sokağa çıkan, yürüyüş yapmak isteyen her muhalif topluluğun karşısına yüzlerce, binlerce polis yığan devlet, depremin üzerinden iki gün geçtiğinde bile Hatay’da, Adıyaman’da, Antep’te, Maraş’ta enkaz altındaki yurttaşlarına arama kurtarma ekibi gönderemedi; evleri yıkılmış veya hasar görmüş halkın barınma sorununu çözemedi.
Bu şehirlere sağlık hizmeti götüremedi. Depremin en ağır hasar verdiği 10 şehrin merkezinde ve ilçelerinde elektrikler kesildiği için üretim yapamayan ekmek fırınlarının yerine mobil fırınlar ve aşevleri kuramadı. Milyonlarca insanı aç açık bıraktı, ağır kış koşullarında enkaz altında kalmış binlerce kişinin ölümlerine kayıtsız kaldı.”
Deprem bölgesine NATO ülkelerinden gönderilen dış yardımlar kimsenin gözünü boyamasın!
Peş peşe yaşanan iki depremin ardından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığından (AFAD) yapılan açıklama ile Türkiye Afet Müdahale Planı kapsamında deprem, “4. seviye” olarak ilan edildi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu; “Bu, uluslararası yardımı da içeren bir alarmdır” bilgisini vermesiyle, birçok ülke, ilk yardım malzemeleri ve arama kurtarma ya da enkaz kaldırma ekipleri ile seferber oldu.
Çünkü ortada yüzyılın en büyük doğal afeti söz konusuydu.
Türkiye; deyim yerindeyse ektiklerini biçti. Türk halkı da dinine ırkına bakmadan her mazlum toplumun yanında yer almıştı. Tüm bunlar göz yaşartıcı takdir edilesi şeyler. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) tahminlerine göre iki ülkede 1,4 milyonu çocuk olmak üzere 23 milyon kişi doğrudan etkilenmiş olabilir. UNICEF, binlerce çocuğun ölmesinden endişe ediyor.
Sosyal medya, kaçırılan çocuk haberleri ile dolu. Birileri de çıkıp doğruluğunu araştırmadan yalanlama derdindeler. Çünkü beceriksizlikleri, çaresizlikleri ortaya çıkıyor, olmayan karizmaları çiziliyor. Hâl böyleyken birileri yurtdışında vıttırıvızık toplantılara katılıyor, kimileri de Antalya’da beşyıldızlı otellerde seminer programlarına koşturuyor. Veyl olsun!
ABD uçak gemisi Türkiye’ye doğru yol alıyor!
ABD Başkanı Joe Biden, depremden etkilenen bölgelere acil destek yetkisi verdiğini ve yönetiminin Türkiye’de yetkililerle yakın temasta çalıştığını, depremin hemen ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı aradığını, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı ve Avrupa‘daki Amerikan ordusunun, arama-kurtarma ekipleri dahil tam desteğini NATO Müttefiki Türkiye’ye sunduğunu söylüyor.
Pentagon’da basın toplantısı düzenleyen ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü Patrick Ryder, ABD Deniz Kuvvetleri’ne ait uçak gemisi George H.W. Bush’un Türkiye’nin ek yardım talep etmesi halinde pozisyon almak üzere Akdeniz’de Türkiye’ye doğru ilerlediğini, Savunma Bakanı Lloyd Austin’ın hafta başında Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ı arayarak Türkiye’nin yardım çabalarına destek teklifinde bulunduğunu ve Türkiye’nin ihtiyaçları geliştikçe yardımın devam edeceği sözünü verdiğini açıkladı.
Bu çerçevede Savunma Bakanlığı, USAID (ABD Uluslararası Kalkınma Dairesi) ve ABD Dışişleri Bakanlığı ile koordinasyon içinde Türkiye hükümetinin deprem yardım desteği talebine yanıt vermiş ve Türk Hükümeti tarafından talep edildiği şekilde destek sağlamaya devam edecekmiş.
ABD’nin uydusu NATO’nun Türkiye’yi işgal planı mı var?
Bu komplo teorisi falan değil. NATO’nun bunu yapmasının ikili anlaşmalarla uluslararası platformlarda yasal zemini bile mevcut. Yıllar önce bu anlaşmaya dikkat çekmiştim. Kim ki bahanesi ne olursa olsun bu işgal girişimine kapı aralarsa, müsamaha gösterirse dünya ahiret yatacak yeri olmaz!
Türk Devletine ve AK Parti Hükümetine Davutoğlu kazığı!..
Dönemin Başbakanı Binali Yıldırım ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla NATO’nun “Çok Yüksek Hazırlık Seviyeli Müşterek Görev Kuvveti”ni hiçbir izne ihtiyaç duymadan 48 – 72 saat içinde bölgeye göndermesinin önü açılmıştı.
Strateji uzmanlarına göre NATO üniformalı Amerikan askeri varlığının yani ABD ordusunun; bütün ağırlığıyla ucu açık bir zaman diliminde görünürde Türkiye’nin güvenliğini sağlamak amacıyla Türk topraklarına yerleşmesi, diğer bir ifadeyle işgali, ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre mümkün. Evet, beka sorunu var ve ne yazık ki türkü sözünde geçen ‘Kendim ettim, kendim buldum’ ifadesiyle örtüşüyor.
Ahmet Davutoğlu’nun Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Başbakanlıktan azli sonrası, 24 Mayıs 2016’da Başbakan olarak göreve başlayan Binali Yıldırım, bir gün sonra Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde ilk kez Bakanlar Kurulu’na, bir sonraki gün ise MGK’ya katıldı.
Mevlüt Çavuşoğlu’na bağlı Dışişleri Bakanlığı, bu MGK’da Bakanlar Kurulu’na bir NATO teklifi sundu. Sunulan ilgili teklif, daha önce stratejik derinliği sığlığa dönüşen Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlığı döneminde hazırlanmıştı.
Davutoğlu hükümetinin de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’ydu. Bakanlar Kurulu, teklifi 30 Mayıs’ta karara bağladı. Teklif, daha sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a sunuldu ve onaylamasıyla 1 Haziran 2016’da Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Trajedi işte böyle başladı. 5 bölüm halindeki 24 maddeden oluşan karar ile “Türk askerlerinin yurt dışında; NATO askerlerinin ise Türkiye’de ‘TBMM kararı’ olmadan konuşlandırılmasına” izin veriliyordu.
Karar, “Ülkede kaos çıkması durumunda, ‘çatışmayı önlemek’ maksadıyla NATO’nun ‘Çok Yüksek Hazırlık Seviyeli Müşterek Görev Kuvveti’ni hiçbir izne ihtiyaç duymadan 48 – 72 saat içinde bölgeye göndermesinin” önünü açıyordu. NATO bu kararla kara, deniz ve hava personelinden müteşekkil 5 bin kişilik tugayı, 48 saat içinde istediği yere indirme hakkı elde etmişti.
Bu karara göre NATO; 5 ile 7 gün içinde 10 bin kişilik iki tugay daha gönderebilme hakkına sahipti. Türkiye’de bir çatışma çıksa, Suriye veya Irak’tan Türkiye’ye kaosa yol açabilecek bir saldırı gelse, 5 gün içinde 15 bin “Çok Yüksek Hazırlık Seviyeli Müşterek Görev Kuvveti” de NATO kararıyla gelebilecekti. İlginç olan tüm bu gelişmelerin 15 Temmuz darbe girişiminden 45 gün önce gerçekleşmesiydi.
NATO, Türkiye’yi neden işgal etsin? Öyle ya Türkiye müttefik bir ülke. Küresel sistemin kolektif bilinçaltını merak edenler Fransız Charlie Hebdo dergisine baksın.
Charlie Hebdo; binlerce insanın hayatını kaybettiği merkez üssü Kahramanmaraş olan Türkiye’nin 10 ilini yıkan 7.7 ve 7.6 şiddetindeki, binlerce insanın öldüğü on binlerce insanın da yaralandığı depremlerle alay etmişti.
Derginin yayınladığı karikatürde, yıkık binalar çizilmiş ve üzerine “Tank yollamaya bile gerek yok“ yazmıştı.
Oysa sürekli didiştiğimiz Yunanistan’ın, önde gelen gazetelerinden Kathimerini, Türkiye’nin 10 ilini yıkan ve binlerce vatandaşın hayatını kaybettiği deprem ile ilgili yayınlanan karikatürde, Türk halkının yanında olduklarını vurgulamıştı.
Yunan gazetesi karikatüründe “Hepimiz Türküz” ifadesine yer vermişti.
Rus askeri uzmanlar ve stratejistler NATO’nun olası İşgalini tartışıyor!..
Depremi tetikleyen HAARP teknolojisinin mümkünlüğü veya imkansızlığı tartışılabilir. “Yok” diyenler sanki ABD silah sanayisinin her adımını biliyormuş gibi asıp kesiyorlar.
Rus ana akım medyasında ABD’nin Türkiye’deki depremin korkunç gücünü kesinlikle kendi çıkarları için kullanabileceği endişesi egemen. Beyaz Saray ulusal güvenlik danışmanı Jake Sullivan‘ın “ABD, trajedinin sonuçlarının üstesinden gelmesi için Ankara’ya “gerekli her türlü yardımı sağlamaya hazır” sözünü farklı anlamlara çekiyorlar.
Ruslara göre Batı’nın şu anki eylemleri, NATO’nun yazılı ve yazılı olmayan tüm kuralları ihlal ederek yürüttüğü bir Türkiye karşıtı kampanyaya dönüşmüş durumda. ABD’de Demokrat ve Cumhuriyetçi Parti’den bir grup senatörün, Başkan Joe Biden’den İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği onaylanana kadar Türkiye’ye F-16 savaş uçağı satışının ertelenmesini talep etmesi, eş zamanlı olarak bazı Avrupa ülkelerinin, sözde istihbari verilere dayanarak terör saldırısı tehdidi nedeniyle İstanbul’daki konsolosluklarını kapatması birbirinden bağımsız sayılmaz.
Batı medyasının ve NATO gizli servisinin algı operasyonu çoktan meyvesini verdi. “Bundan böyle ülke yetkililerinin tüm sorunlarının, Recep Tayyip Erdoğan’ın beceriksizliği veya beceriksizliği olarak yorumlanacağına şüphe yok”.
Bunu ben demiyorum, Rus medyası diyor. NATO Devletleri, Türk liderini görevinden almakla ilgilendiklerini gizlemiyorlar. Geçen yıl Erdoğan, Türkiye’nin dünya meselelerindeki rolünü artırmak için diplomatik girişimlerde bulundu ve birçok yönden başarılı oldu.
Ankara’ya göre Stockholm, Avrupa çapında yaygın olan Müslüman ve Türk karşıtı duygulara göz yumduğu için bugün İsveç, NATO’ya katılamıyor. Geçenlerde Stockholm’ün merkezinde Kuran’ın yakılması, İsveç’in NATO’ya girmesi önünde neredeyse aşılmaz bir engel haline geldi. Bu vesileyle Beyaz Saray’ın eski ulusal güvenlik danışmanı John Bolton , “Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması”nı önerdi.
2007 Nobel Barış Ödülü sahibi, ekonomi ve etik profesörü ve Uluslararası Kıbrıs Enstitüsü Direktörü Theodorus Panayiotou , Türkiye’nin önümüzdeki aylarda Kuzey Kıbrıs’ı tamamen ve kalıcı olarak ilhak edeceğini söyledi . “Erdoğan’ın ikinci bir Kırım’ı kurmasını ve ulusal ayaklanmayı kazanmasını engelleme” çağrısıyla ABD’ye ve dünyaya çağrıda bulundu.
Ayrıca bir dizi Amerikalı siyasetçi, Erdoğan’ın sorununa, Gülencilerin yeni bir darbe girişiminden Ankara’daki yeni Meydan girişimine kadar güçlü bir çözümü açıkça savunuyor. Bu kapsamda, önümüzdeki aylarda Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılacağını hatırlayın.
Batılı müttefiklerin propagandası sonucunda Türkiye’deki güçlü depremler nedeniyle “gaz merkezi projesi”nin ikinci plana atılacağına ve yatırımcıların prensip olarak Türk gaz projelerini bırakabileceğine inanılıyor. Ayrıca “Türkiye’de katlanır evler, inşaat piyasasındaki sözleşmelerin önemli bir kısmının damadının inşaat holdingine ait olması nedeniyle Erdoğan için ciddi bir sorun haline gelebilir” deniliyor.
Ülkenin yıkım ölçeği ve insan kayıpları korkunç, bu nedenle, muhalefetten Amerikalılara kadar herkes tarafından eleştirilecek olan yetkililer adına büyük çabalar gerekecek. ABD, Ankara’nın konumunu zayıflatmak için bu kartı kesinlikle oynayacaktır.
Bloomberg köşe yazarı Andreas Kluth, ABD’ye; “Putin’in arkadaşını nasıl atacağı” konusunda diyor ki;
Türkiye’de bu yıl Mayıs veya Haziran aylarında yapılacak olan seçimleri beklememiz gerekiyor. O zaman ya hükümet değişecek ya da Erdoğan’ın kendisi söylemini değiştirip İsveç’i “inananların duygularına hakaret ettiği” için affedebilir; tüm NATO ülkelerinin, diğerlerinin çıkarlarına açıkça karşı çıkan ve bir “jeopolitik ork” gibi davranan birini ortak bir kararla nasıl dışlayabileceğini düşünmemiz gerekiyor. Şimdi NATO’nun böyle bir prosedürü yok.
Rus Siyaset bilimci Marat Bashirov; “Bu, ülke için büyük bir trajedi, ancak Erdoğan hemen harekete geçerse, Mayıs’taki cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanma şansını keskin bir şekilde artıracak. Kurbanlara yardım edilmeli: cenaze törenleri, tedavi, yemek, iş, barınma, yardımlar, barınacak çocuklar, uluslararası yardım. İşte sizin için popüler bir gündem.” diye yazıyor.
Rus Gazeteci Andrei Husiy; “Deprem, Haziran seçimlerindeki sonucunu tamamen etkilenen illerdeki operasyonel duruma bağlı hale getirdi. Türkiye, iç sorunlara odaklanarak “Ukrayna krizine” aktif olarak katılmayı geçici olarak durduruyor” tesbitini yapıyor.
Andrei Husiy; Erdoğan’ın “ulusun babası” olarak ortak bir talihsizlik karşısında birçok kişiyi etrafında toplayacağı açık olsa da çoğu alınan kararların kalitesine ve hızına ve ABD’nin küstahlığının derecesine bağlı olacaktır. Türkiye’de Amerikan karşıtlığı çok güçlü olduğu için Beyaz Saray’ın “Erdoğan için Deprem şart” adı altında bir operasyonu başarıyla yürütmesi kolay olmayacak. Ama Biden yönetimi elbette deneyecek.
“Bazı Suriyeli gruplar yağma ve talanda bulunuyor” iddiası!..
Deprem bölgesinde yağma ve talan, önce hayatta kalmak refleksi ile açıklandı. Sonradan görüldü ki hırsız tayfası, temel gıda maddelerini değil ne bulurlarsa çalıyorlar. Sosyal medya paylaşımlarında, bölgedeki “organize Suriyeli gruplar”ın yollarda Türkiye’nin dört bir tarafından gönderilen yardım tırlarını durdurup, malzemeleri aldıkları görüldü. Hatta yerli halkın evlerine işyerlerine zor kullanarak girdiklerine dair iddialar var.
Hatay T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundaki firar teşebbüsünün önlenmesi için yapılan müdahale sırasında 3 adli hükümlü ve tutuklunun yaşamını yitirdiği kaydedildi. Olaylara müdahale sırasında 12 adli hükümlü ve tutuklu yaralandı. Öte yandan, söz konusu olaylar neticesinde ceza infaz kurumunun hükümlü ve tutuklular tarafından kullanılamaz halde tahrip edildiği gerekçesiyle hükümlü ve tutukluların başka ceza infaz kurumlarına sevkinin sağlandığı belirtildi.
İş, zıvanadan çıktı. Dumanlı havayı sevenler pusudan çıkmak üzere. “2002 Millennium Challenge” acaba gerçek mi olacak? ABD Deniz Kuvvetleri‘ne ait uçak gemisi George H.W. Bush’un Mersin limanına yanaşmasına izin verecek var mı bilemiyorum. Her türlü olumsuz gelişmeye hazır olalım.
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com